TÜBİTAK 2209-A Üniversite ÖÄŸrencileri AraÅŸtırma Projeleri Destekleme Programı
Açay:
YaÅŸa dikkat edilmeksizin kız çocuklarına verilen isim.
Bende iki tane açay var.
​
Açgu:
Anahtar.
Açguynan kapıyı açtım.
​
Afur:
BüyükbaÅŸ ve küçükbaÅŸ hayvanlar için kullanılan yemlik.
Afura hayvanlara yem döktüm.
Akuru:
İleri, dosdoğru.
Çifti akuru sürdüm.
​
Alaf:
BüyükbaÅŸ ve küçükbaÅŸ hayvanlara verilen yem.
Hayvanları alafladım, yem vedim.
​
Ananmak:
Rahatlamak ve vakit geçirmek için uyumaksızın uzanmak.
Bizim uşakla ananıyala harmanlada.
​
Apolyo:
Hoparlör.
Benim telefonuy apolyoleyi bozuk.
​
Ark:
Tarlaları sulamak için tarla kenarlarında kazma gibi aletlerle açılan su yolu.
Arkla bostan suladım.
​
Badallamak:
Bozmak.
Kaşık yaparken badallandı.
​
Bakraç:
Her türlü taşıma kovası.
Bakraca su dolduruyoz, süt dolduruyoz.
​
Basak:
Bir yerden daha yüksek bir yere çıkmak için farklı yükseltilerdeki düzlemlerden oluÅŸan yapı, merdiven.
Basaktan çıkıp eve girdim.
​
Bisiraç:
Sacda piÅŸirilen yufka, bazlama gibi yiyecekleri ters düz etmeye yarayan uzun ve yassı tahta.
Ocakta ekmek yapakan bisiracı alıyosuy eliye ekmeÄŸi bi güzel çövürüyosuy.
Bonduruk:
İki büyükbaÅŸ hayvanın bir arada durarak tarla sürme, tomburuk çekme gibi iÅŸlerde kullanılmasını saÄŸlayan tahta boyunluk.
BoÄŸun oküzlerü bondurukladuk çivit sürmeÄŸe gitdük.
​
BuÄŸar:
Kaynak su.
BuÄŸardan su içtim.
​
Ciye:
Abla.
BoÄŸun ciyemi gördüm.
​
Cüncük:
Herhangi bir eÅŸya veya canlının kendi türünden olanlara göre küçük olması.
Benim gızığ uÅŸakları çok cüncük hiçbi yere gidemeya.
​
ÇaÄŸrak:
Eve girdikten sonraki ilk alan, sofa.
ÇaÄŸraktan bakracı aldım, odaya girdim yani içeri.
​
Çatu:
Yük ve hayvan baÄŸlamak için kullanılan kalın ip.
Çatuyla ot götüdüm.
​
Çemlemek:
Bir iÅŸi yapmaya baÅŸlamadan önce giysinin kollarını yukarı doÄŸru sıyırma.
BulaÅŸuk yıkamadan once gollarımı çemleyon.
Çıkım:
Bir tarlanın kendi içindeki bölümlerini ayırmak için çekilen sınır.
Çıkımda orak kaldı.
​
Çıkuruk:
Bahçe kapısı.
BaÄŸçenin çıkuruÄŸu yıkıldı.
​
Çıtmuk:
AÄŸaçların ince, küçük dalları.
AÄŸaçtan çıtmuk kırdım.
​
Çimeter:
Az yemek yiyen, iştahsız.
Az yemek yiyen uÅŸaklara çimeter deyoz.
​
Dakınak:
Sıkıntı.
Bi dakınağın va mı?
​
Dalamak:
Yaralamak.
Elimi ısırgan daladı.
​
Dam:
BüyükbaÅŸ ve küçükbaÅŸ hayvanların barındığı kapalı alan.
Goyunları toplayıp dama guydum.
​
Dayak:
Yürürken ve hayvanları güderken destek yol gösterme maksatlı kullanılan sopa.
Dayakla hayvanları hayladım.
​
Dayana:
Dayının eşi.
Benim dayana öldü.
​
Deynak:
Åžurada.
Baston deynak.
​
DoÄŸÅŸümek:
Meyve veya sebze toplamak.
AÄŸaçtan armut doÄŸÅŸüdüm.
​
Döngel:
MuÅŸmula.
Her iÅŸeye isim verilmiÅŸ, döngele verilmemiÅŸ. O da küsmüÅŸ gidiyamış. "Dön de gel, dön de gel." demiÅŸler. Döngel ismi ordan kalmış.
​
Dörmek:
Yaramazlık yapmak.
Bizim uÅŸak çok dörüyodu.
​
Ebdesyanı:
Abdest almak ve el yıkamak için kullanılan yer.
Ebdesyanını temizledim.
​
Ekmek çorba evi:
Evin yemek yapılan kısmı.
Ekmek çorba evini sildim süpürdüm ÅŸindi.
​
ElemÅŸane:
GökkuÅŸağı.
YaÄŸmurdan soÄŸra elemÅŸane çıkar.
​
Eltovası:
Tava.
Eltovasında katuk ettüm.​
Emana:
Amcanın eşi.
BeÄŸim bi tanecük emanam galdı dünyada. Eskiden çoh bahtı baÄŸa özledim onu. O da İstanbul'a gitti.
​
Evçü:
Oda.
Evçülerü topladım ÅŸindi.
​
EyÅŸumuk:
Süt veya yoÄŸurdun kaynatılarak kestirilmesi neticesinde suyu süzdürülerek elde edilen yiyecek.
Sütü biÅŸiriyoz, içine birazcık yoÄŸurt goyup çokertiyoz, eyÅŸumuk oluyo.
​
Gaga:
Abi.
Ben gaga deÄŸilim ama ben en buyüklerü olduÄŸu üçün ben gardaÅŸlarımın gagasıyım.
​
Galazaman:
Ekseriyetle, çoklukla.
Galazamanda çivit sürüyalardı, bahçe yapıyalardı.
​
Galbur:
Un, tarhana gibi küçük taneli mamullerin içindeki büyük maddelerin ayrılması için kullanılan delikli alet.
Boğun misir galburladım.
​
Galla:
Kadınlar.
Bizim bu galla bazarında her zaman mancar bulunu.
​
Gaplumgurba:
KaplumbaÄŸa.
Ormanda gaplumgurba gordüm.
​
Garuk:
YerleÅŸim yerinin içinde sürülmeksizin ekme dikme yapılan toprak saha.
Bizim garukta onlağla kezek kazağ mısığız?
​
Gavlak:
Çınar aÄŸacı.
Gavlak yaprağı tozlu olur.
​
Gayış:
Kemer.
Oküzleyin gayışını dakdım boÄŸun.
​
Gazımayına:
İnadına.
Bizim herif çok gazumayına bana.
​
Geben:
YaÅŸa dikkat edilmeksizin erkek çocuklarına verilen isim.
Bende hiç geben yok.
​
Germeç:
Tahta çitin dikey parçalarını enlemesine birleÅŸtirmeye yarayan tahta parçası.
AÄŸloÄŸ yıgılmış germeç godum orayı.
​
Gı:
Kız (Seslenme).
Nereye gidiyon gı?
​
Gıcı:
Kozalak.
Bak bullada etrafta ÅŸeyle va gıcıla va çamlada.
​
GiÅŸlik:
Bayram, düÄŸün gibi hususi günlerde giyilen giysi.
Gızlar üstünüzdeki urbalar giÅŸlik mi?​
Gocabuva:
Dede.
Gocabuvan va mı?​
Goccuvaz:
Kozcağız.
Ben Goccuvaz'a arada bi gide gelürün.​
GökyeÅŸil:
Kertenkele.
Böyle otların falan arasında gökyeÅŸil va mı ÅŸeylerde sizin Ankara'da?​
Göynek:
İçe giyilen tek parça elbise.
GideÄŸken göynek giydim.
​
Halbessin:
Elbette.
Halbessin bu iÅŸi de ederüz ya nedelim?​
Haylamak:
Sürmek, bir grubu dışarı çıkarmak.
Toğuklar garuğa girmiş hepsini hayladım.
​
Hergil:
Mısır, buğday gibi yiyeceklerin konulduğu dolap.
Evveli hergile zahlep, misir, büydey guyaduk.​
Hıra:
Cinsiyet fark etmeksizin küçük çocuklara verilen isim.
Bende bi tane hıray var çok fena.​
Hışdamak:
Ses çıkarmak.
Benim eltim çok hışdaya.​
Hoturamak:
Çıkışmak.
Evveli çok gavga ededük hotur hotur.
​
İlyan:
LeÄŸen.
UÄŸdün bulaÅŸuk tabaklarını suya tutaÄŸsın. Sonra ilyana sıcak sabunlu su yapaÄŸsın. Kopürtüsün süngerlen tek tek yıkasın, durulaÄŸsın.
​
İnam:
Canım (seslenme).
O iÅŸ öyle olmaya iÅŸte inam.​
Ispıt:
Hodan, kaldirik otu.
Gızlar ıspıt gavurması yir misiniz?
​
Kendabat:
Toprağın zenginleÅŸmesi için her yıl farklı ürünlerin ekilmesi.
Amcamın uÅŸaklarıylan bizim tallalaÄŸ hâlâ kendabat.​
KevÅŸür:
Pekmezin yapılması neticesinde meydana gelen posa.
Bekmez yapınca kevÅŸürü napıyosunuz?​
Kömeç:
Bartın’a özgü bir köy ekmeÄŸi.
Temiz bi ilyan hazıllaÄŸsın. İçine unu eleÄŸsin yeteri kadar, bi tepsilik kömeç çıkacak kadar. Ondan soÄŸra un, tuz, maya billeÅŸtiriyosun onu, güzelce yuÄŸuruyosun. Sert olmıycak yumuÅŸak olcak. Ondan sonra bi iki saat bekliycek. Fırına goycan kömeci biÅŸircen bi güzel. Güzel oluyo iÅŸte.​
KömüÅŸ:
Manda.
BoÄŸun kömüÅŸlernen tomruk çektim.​
Küpür:
Toz, kırıntı gibi yere dökülmüÅŸ süprüntü.
Zamanında kul kupür süpürüdük.​
Lepetleme:
Bir ekmek çeÅŸidi, bazlama.
Evelki gün lepetleme yidük.​
Mazak:
Yeterince olgunlaşmamış meyve.
Mazak almaları doÄŸÅŸüdüm.​
Melemek:
Göz koymak.
BeÄŸendüÄŸüm bi ÅŸeyi gardaÅŸlarımdan önce gapaÄŸdım meledim benim derdim, o benim derdim.​
Mintan:
Gömlek.
Mintanların gopcukları kopmuş onları dikiveyodum.​
Nars etmek:
Rezil etmek, gurur kırmak.
Benim uÅŸak beni çok nars ediyo.​
NaÅŸdaba:
Su doldurmak ve dökmek için kullanılan alet.
Benim hanım ben evlendüÄŸüm zaman benim elime ÅŸa naÅŸdabaynan su güyerdi.​
Nesbetsüz:
Yerli yersiz konuşan, patavatsız.
İnsanla çok nesbetsüz.​
Ovarmak:
Hazırlamak.
Çay içecük, bardakları çabuk ovar da gel.​
Örük:
Erik.
Örükten kompostu yaptım.​
Ösger:
Rüzgâr.
Bizim ollada tepelede çok ösger eseÄŸ.​
PeriÅŸke:
Peynir, patates, yumurta gibi malzemelerle üçgen ÅŸeklinde yapılan mantı.
ÖÄŸlene periÅŸke biÅŸüdüm.​
Sacırak:
Sac ayağı.
Sacıraktan yemeği aldım.​
Sayı:
Gerçek, sahi.
İnanmayom ben sağa sayı mı?​
Sergen:
Raf.
Odaya sergen yaptım.​
Sergü:
Balkon.
BoÄŸun sörgüye urbaları daktım.​
Seyitmek:
KoÅŸmak.
Sığların peÅŸinden boÄŸun çok seyittim.​
Silüngü:
Silme bezi.
Silüngüyle yelleri sildim​.
Sini:
Üzerinde yemek yenilen tepsi.
Siniyle yemek daşıdım.
Sökü:
Tabure.
Söküye otudum.
Åžinci:
Åžimdi.
Åžinci samaÄŸluktan geldim.
Tereçe:
Mutfak rafı.
Tereçeden tabağı aldım.
Urba:
Kıyafet.
Urbaları yıkadım.
Urgan:
Halat.
Yirmi metre urgan yaptım.
Yalouz:
Yalnız.
Ailem öldü ben yalouz galdım.
Yangun:
Âşık olunan kiÅŸi.
Ben yangunumu aldım.
YavuÅŸ:
YaÄŸmur.
Bizim bullada çok yavuÅŸ yaÄŸa.
Yoka:
Yufka.
Dün yoka yazdım.
Zelletli:
Lezzetli.
Malak çorbası zelletli olmuÅŸ.
Zeril kalmak:
EksiÄŸi olmak.
Benim garı ölüse zeril kalurun.